12 Ekim 2012 Cuma

devam


Kovma ki, dergâhından; ben meczup bir köleyim
Eşiğinde can verip, eşiğinde öleyim
Bir gönül sevdasına gönül tutuldu kandı
Mamur olan yüreğim aşk odunda yıkandı
Yerlerde çok süründüm iki cihan arası
Kapanmadı kalbimde bu sevdanın yarası

Bir kızıl şafak atar âşıkların gönlünde
Uşşağın gözyaşları kandan olur Sultanım

Yer-gök ağladığında gözüm sana kanacak
Değdiğin de nazarın, gözlerim yıkanacak
Kendimi izliyorum; aynasında cihanın
Gölgesinde bulurum hikmetini nihanın
Her zerrede kemalin ahenk ile belirir
Akıl tefekkür etse kudretinden, delirir

Âsar-ı kemâlinden zâhirde füsun olan 
Meczupların yüreği rindan olur Sultanım 
Kulluğunu intizar eder iken bu yetim
Senin merhametinde artar mahcubiyetim
Şâkiler defterine kayıt etme adımı
Ya Rab senden başkası duymaz ki feryadımı?
Mağfiret etmez isen nasıl dayanır bu can
Kurtaramaz ne korku ne duyulan 
heyecan 

Gün/âhın gölgesinde ah etmeyen nefsine
Ruhunu da kaybeder tenden olur Sultanım

Ne mutlu oldu gönlüm, ne muradına erdi
Ne ektiğim sancılar umut olup yeşerdi
O gün gelince arşın altına varacağım
Titreyen ellerimle sana yalvaracağım
Her gün senin kapında bir dilenci misali
Bekleyeceğim ya Rab! İştiyakla visali

Şem’e pervaz ederken âmâl-i efkârımız
Derdi de devası da senden olur Sultanım

Ey gönlüme “hu” olan! Duada yanar sabrım
Nurundan bir nur düşür nura gark olsun kabrim
Elem kabristanına gömer iken cismimi
Sil ebedî şakiler defterinden ismimi
Dem öyle bir demdir ki, “hu” dilimde ah ü zar
Gözyaşlarım hun oldu güle döndü intizar

Bağbanın gülzârında güller dahi kan ağlar
Çiçeklerin yaprağı hundan olur Sultanım

Senin ile gönüller handan olur Sultanım
Nurundan uzak sîne zindan olur Sultanım
Aşkın şem’ine yanıp sana âşık olanlar
Hallac-ı Mansur gibi candan olur Sultanım
Ne Şeytan vesvesesi, ne İblis’in laneti
Ne olursa nefsime benden olur Sultanım
Bir kızıl şafak atar âşıkların gönlünde
Uşşakların gözyaşı kandan olur Sultanım
Âsar-ı kemâlinden, zâhirde füsun olan
Meczupların yüreği rindan olur Sultanım
Gün/âhın gölgesinde ah etmeyen nefsine
Ruhunu da kaybeder tenden olur Sultanım?
Şem’e pervaz ederken âmâl-i efkârımız
Derdi de devası da senden olur Sultanım
Bağbanın gülzârında güller dahi kan ağlar
Çiçeklerin yaprağı hundan olur Sultanım
Nefs-i emmaresine köle kılan nefsini 
Tarik-i Muhammed’den, dinden olur Sultanım

Akıbeti perişan dinden olur Sultanım...

Sultanım! Nev'i Gazel

Sultanım! Nev'i Gazel
Gönüller senin ile handan olur Sultanım 
Nurundan uzak sîne zindan olur Sultanım

Havf ve recâ arası semâya ellerimi
Açarken gözyaşımla yudum hayallerimi
Saf tutarken nâra su taşıyan karıncalar
Hâlâ benim beynimde çifte nekkâre çalar
Tövbe ettim gün/âha içtim nedamet meyi
Dilime vacip kıldım gökten inen nağmeyi

Aşkın şem’ine yanıp sana âşık olanlar
Hallac-ı Mansur gibi candan olur Sultanım 

Emaneti gökyüzü yüklenseydi çökerdi
Ağlardı 
yıldız yıldız gözyaşları dökerdi 
Şimdi senin yolunda günahkârın biriyim
Kendimde ölmüş iken; şimdi sende diriyim
Ruhumun devletinde ne kalem kaldı ne sur
Yedi derya tükense bitmez bendeki kusur

Ne Şeytan vesvesesi, ne İblis’in laneti
Ne olursa nefsime benden olur Sultanım